18 Ekim 2008 Cumartesi

The Hurt Locker - Savaşa Kadınsı Bir Bakış Açısı Mı?



Hiç zannetmiyorum. Kathryn Bigelow her ne kadar Amerika'nın en önemli ya da bilinen kadın yönetmenlerinden biri olsa da çektiği filmlerde kadına has bakış açısı yakalamak olası değildi. Daha çok aksiyon filmleriyle tanınan yönetmenin en bilinen filmleri Point Break, The Weight of Water, Strange Days. Bu filmlerdeki aksiyon sahnelerindeki başarı dikkat çekici olsa da hafiften bir sistem eleştirisi sosu da gözden kaçacak gibi değildi.



Son filmi The Hurt Locker da Irak'da geçen bir savaş filmi. Toronto Film Festivalinde gösterilmiş, Venedik'te Altın Aslan'a aday olup aynı festivalden bir iki teselli ödülüyle yetindi. Her ne kadar en iyi film ödülünü alamasa da Venedik'de kazandığı ödüller onun gibi bir sinemacı için oldukça dikkat çekici. Şu ana kadar Amerika'lı hiç bir dağıtımcının almaya yanaşmadığı filmin Amerika'da ve dünyada ne zaman gösterime gireceği belli değil. Ancak De Palma'nın Redacted'ına benzeyen yapısından söz edenler var.
Bu ilginç filmle ilgili bir trivia bilgi vereyim; filmin dökümanter yapısına katkıda bulunmak adına 4-5 aktüel kamerayla 200 saatlik çekim yapılmış ki bu filmin 2 saatlik versiyonunun 100 katı bir uzunlukta kaba çekim demek. İlgi çekici olansa bu oranın Apocalypse Now'dan bile fazla olması.

1 Ekim 2008 Çarşamba

yirmidörttebir - In Bruges

"yirmidörttebir" son zamanlarda aklımda zaten vardı da kısmet bugüneymiş. Godard'ın ünlü "sinema saniyede 24 defa gerçektir." sözüne atıfta bulunarak adını koyduğum bu postta bazı filmlerden tek bir kare alıp yorumlaya çalışacağım. Favori kare olur, çok şey anlattığını düşündüğüm an olur, kendi adıma kareyi seçerken kesin bir kriterim yok.
Blogdaki diğer arkadaşlar da katılırsa gelenek halini alır, iyi olur. Şimdilik ben tek başıma başlıyorum. İlk kare In Bruges filminden.


In Bruges, yönetmen Martin McDonagh'ın 2008'de çektiği ilk uzun metrajı. İlk filmi olmasına rağmen oldukça sağlam sinematografi ve senaryoya sahip. Ayrıca filmde Colin Farrell ve Brendon Gleeson başrollerdeler ve onlar da çok iyi performanslar ortaya koyuyorlar. Kısaca (ama çok kısaca) film, iki kiralık katilin brüje iş için gelip çeşitli iç hesaplaşmalara girmelerini anlatıyor.
Yukarıdaki kare de filmin ilk dakikalarında geçen; geldiği şehri keşfetmek isteyen ve tarihi yerlerini gezen Ken'in(Gleeson) çıktığı çan kulesinde metaforik olarak aşağıdaki meydanda bulunan Ray'e(Farrell) silah doğrultması sahnesinden. İlerleyen dakikalarda filmin büyük bir kısmının o meydanda geçmesi ve spoil etmek istemediğim bir çok harika detay dolayısıyla oldukça önemli ve benim için de filmin 24 karelik saniyeleri arasında en sevdiğim "yirmidörttebir."