29 Eylül 2008 Pazartesi

The Soloist


Yönetmen Joe Wright, kadroda Jamie Foxx, Robert Downey Jr. var. Film; bir gazetecinin, hikayesini hazırlamak amacıyla sokakta çello çalan bir şizofrenle arkadaşlık kurmasını anlatıyor. Oscar düşünülerek yönetilmediyse zevkli bir film olur diyorum ben. Cilalı olduğunda işin suyu çıkıyor çünkü.
21 Kasım'da Amerika'da gösterime giriyor, buraya ne zaman gelir bilinmez.

28 Eylül 2008 Pazar

Butch Cassidy Öldü


Gençken çok yakışıklıymış, onlarca filmde oynamış ama benim gibi çoğu kişi için de Paul Newman dendiğinde ilk akla gelen Butch Cassidy'dir. Kendisi 83 yaşında akciğer kanserinden hayatını kaybetmiş. Sundance'in başı sağolsun.

22 Eylül 2008 Pazartesi

Ashes of Time Redux


Wong Kar Wai'nin stilize görüntüleriyle bezediği aşk masallarının dışında ilginç denemeleri de mevcut. İşte bunlardan bir tanesi de içli bir karate filmi olan Ashes of Time. Kısaca, aşkına karşılık bulamayıp kendini çöllere atan, 'paralı askerlik' yapmaya başlayan Ouyang Feng'in yalnızlığını keşfedişini anlatan bir film. Oldukça da ilgi çekici bir olay örgüsü olmasına rağmen piyasada mevcut olan kopyanın tek kelimeyle berbat olması ve altyazılarının yetersiz olması yüzünden filmi takip etmek bir hayli zordu. İşte şimdi wkw buna bir çözüm getirmiş nihayet. Filmin redux versiyonunda temizlenmiş görüntünün dışında kurguda ufak bir iki değişiklik var. Filmekiminde de yer alacak bu filmi kaçırmayın derim. Bizim zamanımızda yoktu böyle şeyler.

9 Eylül 2008 Salı

Ferris Bueller's Day Off



Hollywood'un kendine has gençlik patlaması..

Sinema dergisinin unutulmaz duş sahneleri köşesine de girmiş ''punk'' duş sahnesi ve içerisindeki diğer bütün sıradan öğrenci(nin)lerin çılgınlıklarını zevkle izleyebilirsiniz.Matthew Broderick'in formunun zirvesinde olduğunu söylebileceğimiz zamanlarından bir
John Hughes filmi.
Filmin süpriz oyuncusu da hollywood'un kötü çocuklarından ex-evliveçocuklu şimdinin müzmin bekarı
Charlie Sheen.

8 Eylül 2008 Pazartesi

Kim ki-duk Güncesi





Güney Koreli sinema efsanesi
...



diyor ki '' İçinde yaşadığımız dünyanın bir ilüzyon mu yoksa , gerçek mi olduğunu söylemek gerçekten güç.'' 3-Iron

diyor ki ''Size bir kötü adam izletiyorum,yaptığı kötülüğü asla bırakmayacak ama siz acıyacaksınız ona. Onun yüzünden içiniz acıyacak hatta.'' Bad Guy

diyor ki '' Size bir aşk üçgeni izleteceğim,tutku ve cinsel arzu da karışacak içine ama siz asil duygularla gözyaşı dökeceksiniz bir üçgen için.'' The Bow

diyor ki '' Geriye dönemeyeceğiniz hatalar yaptığınızda, hatalar sizi bir trajediye sürüklerse artık o hataları anı belleğinizde canlı tutarak yapayalnız bir hayat yaşayacaksınız.'' Samarian Girl

ve diyor ki ''Zaman sizi yaşlandırmak yerine gençleştirirse ve buna siz sebep olsanız. Tek bir operasyonla kendinizin anti-aging'i olsanız yani.Sonrası ne mi? Geçmişinizden kimse tanımayacak artık sizi,o bile... Ve siz yaşlı yüzünüzü ve mutlu kalbinizi geri isteyeceksiniz..'' Time


The isle

Aşk neleri kapsar,affedici midir? Yüksek dozda şehvet içermesi mi gerekir?
Ya da belki bu film sadece ''Hangi akla hizmet aşık olduğumuzu sanırız ki? '' demektir.
Afallatan bir dili vardır,yalın olmasına rağmen. Gerilim içerir. Bu filme aşk filmi diyenin belki de kahvaltıda peynir ekmek yememesi gerekir. Kısacası bir adam ve bir kadın üzerinden mistik bir mekanda ilişki kuramının çözümlenmesi... Sonu ise benim için fazlasıyla muallakta.Bir kaçağın kaçamadığı bir kaçıklık sarkacı.

Hani belki de kargacık burgacık diyebileceğimiz baklava içleri gibi ama alabildiğine şerbet tadı da bırakmıyor değil. İzlerken rahatsız olmanıza rağmen geri duramıyorsunuz.
Kim ki-duk'un bu güzideyi 2000 yılında çekmiş olduğunu da hesaba katarsak milenyum karmaşası içerisinde bir yer açma adımı olarak da nitelendirebiliriz belki.

Lütfen mutlu mesut , sevgilinizin kollarında , yahut yalnız takılanlardansanız (benim gibi)
bi elinizde çayınız öbüründe pop corn'nunuz yerdeki minderin üstüne kedi gibi kurulup izleyin bu adamı,dünyanızı sarsmasına izin vermeyin ama onu sevin!

4 Eylül 2008 Perşembe

Basitçe Amerika'dan Dizi Adına Çıkmış En İyi Şey - The Wire



Alan Moore da söylüyor bunu, sadece ben değil. Alan Moore da Watchmen'in yaratıcısı. İddialı gözükebilir ama izledikten sonra hak vermemek elde değil. Bu arada inanmayanlar şuradan Alan Moore'un söylediklerine bakabilirler.

Gelelim diziye. Dizi ilk sezonda Avon Barksdale isimli bir uyuşturucu satıcısının polis tarafından 'kovalanmasını' anlatıyor. Bunu yaparken çeşitli yollara başvuruyorlar. Bunların arasında suçluların telefonlarını dinlemek de var ki dizinin ismi de buradan geliyor. Ancak dizi öyle çok yüksek bir tempoya sahip değil. Havalı polisler, müthiş başarı hikayeleri yok. Ancak bunların aksine mükemmel karakterler ve sosyolojik gözlemler mevcut. Ayrıca olay örgüsü, oyuncu seçimi, orada yaşayan 'fakir' insanlar yani zencilerin jargonuna o kadar hakim biz dizi ki şaşırıp kalıyorsunuz. Hatırladığım kadarıyla bunun başlıca sebebi dizinin yaratıcısının bu insanlarla bir şekilde bağlantısı olması ve dizide yer alanların bazılarının hakikaten o dünyanın içinde gelmiş olması.


Daha önce bahsettiğim gibi dizinin maharetleri saymakla bitmiyor; mesela ilk sezonda Avon Barksdale ismine yoğunlaşan dizi ikinci sezonda bu hikayeyi teğetsel olarak işlemeye devam ediyor ancak peşinde oldukları adam bu sefer Frank Sobotka oluyor. Şimdi bu isimleri size saydığımda hiç bir anlam ifade etmediğini tahmin ediyorum ancak karakterleri tanıdıkça onları bir yakınınız kadar sevmeye başlıyorsunuz. Ve dizi olay örgüsü o kadar iyi işleniyor ki olaylarla hiç bir alakası olmayan insanlar iki sezon sonra başrolde olabiliyorlar, hiç bir şey boşuna yazılmıyor. Aynı anda bir kaç paralel öykü işleniyor ve bunları istediklerinde kesiştiriyorlar ve bu gelişmeleri hayranlıkla izleyebiliyorsunuz. Ayrıca her sezonda da farklı bir alandaki çürümüşlükle ilgileniyorlar. Liman işçileri, eğitim sistemi, politika...

Bu diziden bahsedip de Omar Little'dan bahsetmemek olmaz. Kendisi dizinin en ilginç karakteri. Tam anlamıyla bir 'öteki' simgesi. Zenci, suçlu, katil ve eşcinsel. Evet, böyle de ilginç bir karışım. Ancak bu izleyeni hiç rahatsız etmiyor ya da zorlama gelmiyor; o kadar doğal.
Dizinin dili de tam anlamıyla cnbc'de yayınlanamayacak kadar argo içeriyor. HBO dizisi olması itibariyla her konuda cesurlar.

Son olarak tek cümlede şunu diyeyim; devletteki yolsuzluklar, rüşvet, hasır altı, onursuzluk, dürüstlük, her zaman kötünün cezasını bulmadığı mükemmel bir karışım.